ALİAĞA EĞİTİM-SEN'DEN 2023-2024 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI DEĞERLENDİRMESİ
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Aliağa Temsilciliği, okullarda yarıyıl tatili başlamadan önce 2023-2024 eğitim öğretim dönemine ilişkin değerlendirmelerde bulunmak üzere basın toplantısı düzenledi.
Sendika binasında düzenlenen toplantıda konuşan Eğitim-Sen Aliağa Temsilcisi Yalçın Aydın özetle şu değerlendirmelerde bulundu:
EĞİTİM SİSTEMİNİN SORUNLARI HER GEÇEN YIL KATLANARAK ARTIYOR!
Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakılırken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürülmektedir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemektedir.
NİTELİKLİ, LAİK, BİLİMSEL, EŞİT, PARASIZ EĞİTİM TÜM YURTTAŞLAR İÇİN BİR HAK OLARAK TANIMLANMALI
İçinde bulunduğumuz ekonomik yıkım koşullarında özellikle yoksul çocukların eğitime erişimi gittikçe zorlaşıyor. Kamusal eğitimimin gereği olarak devlet; ülkesel, bölgesel, kentsel, kır-kent gibi ayrımlar olmadan her çocuk ve gencin eğitimden eşit koşullarda yararlanabilmesini, eğitim hizmetinin her çocuk ve genç için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını güvenceye alan eğitim hakkını yaşama geçirmek zorundadır. Bu nedenle acilen ihtiyaç duyan ailelere okul masrafları için nakit desteği yapılmalı, başta dezavantajlı bölgeler olmak üzere öğrencilere okula ücretsiz ulaşım hakkı tanınmalı, barınma ihtiyacı olanlara ücretsiz kamusal barınma olanağı sağlanmalıdır. Öğrencilerin okulda en az bir öğün yemek ve içme suyuna erişimi sağlanmalı, çalışmak zorunda kalan öğrencilere okula devamları için karşılıksız burs verilmelidir.
Devlet okullarına, yurtlarına ayrılmayan eğitim ödeneklerinin özel okullara, dinci vakıf ve derneklere çeşitli adlar altında transfer edilmesi ülkenin tüm yurttaşlarının vergilerinin kamu yararına aykırı bir şekilde kullanılması ve bütçe hakkının ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.
ENGELLİLERİN SORUNLARI GÖRMEZDEN GELİNMEMELİ, YAŞAMLARINI KOLAYLAŞTIRACAK ADIMLAR ACİLEN ATILMALIDIR!
Türkiye’de başta eğitim kurumları olmak üzere, genel ve yerel hizmetlerin planlanması ve yürütülmesi aşamalarında engelli yurttaşların koşulları ve ihtiyaçları dikkate alınmamaktadır. Engellilerin önemli bir bölümü kendi başına ihtiyaçlarını giderememekte, aile bireylerine bağlı ve bakıma muhtaç şekilde yaşamını sürdürmektedir. Türkiye’de okul çağında olup da özel eğitim alamayan çocuk sayısı hala çok yüksektir. Özel eğitim için gerekli bilgi, hizmet ve fiziksel çevre koşullarının özel eğitim kapsamında olan engelli çocuklar için yeterince ulaşılabilir hale getirilmemiş olması düşündürücüdür.
LAİKLİĞİ VE LAİK EĞİTİMİ HEDEF ALAN POLİTİKA VE UYGULAMALARA DERHAL SON VERİLMELİDİR!
Eğitim alanında bir taraftan tarikatların ve cemaatlerin faaliyetlerinin arttığına tanıklık ederken, diğer taraftan da eğitimde piyasalaşma pratiklerinin MEB tarafından verilen destekle hızlanarak sürdürdüğünü gözlemledik.
MEB ile imzalanan protokolleri kullanan tarikat ve cemaatlerin son dönemde belirgin olarak faaliyetlerini artırdıkları ve buna bağlı olarak da eğitim alanında ciddi sorunların yaşandığı bir dönemi geride bırakıyoruz. Seçmeli derslerin belirlenmesinden, yarıyıl tatilinde öğrencilerin tarikat ve cemaat kamplarına taşınmasına, yarışma adı altında düzenlenen gerici faaliyetlere kadar çok sayıda pratik adeta eğitim alanını kuşatmış durumda. 2023-2024 eğitim-öğretim yılı MEB yönetiminin yaşananlara kayıtsız kalarak, duruma müdahale etmediği ve hatta Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN tarafından yapılan konuşmada Cumhuriyetin kuruluşu ile kapatılan tekke ,dergah ve cemaatleri Sivil Toplum Kuruluşu olarak kabul ettiklerini Meclis çatısı altında aleni olarak söyleyebilmektedir. Bundan dolayı da söz konusu tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerini yaygınlaştırdığı ve artırdığı bir dönem oldu. Bu olay kabul edilebilir bir davranış olmadığını Eğitimsen olarak her platformda dile getirip takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz.
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaokullar ve imam hatip okulları, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı il/ilçe spor müdürlükleri/gençlik merkezleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet Gençlik Merkezleri iş birliğinde yürütülmekte olan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında bir süredir ülke çapında toplantılar yapılmakta ve çeşitli kararlar alınmaktadır.
Milli Eğitim bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı, bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik ÇEDES ve benzeri uygulamalardan derhal vazgeçmelidir.
Çocuklarımız, ÇEDES ve benzeri projelerle siyasi iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerinin parçası haline getirilemez! Bu konuda eğitim emekçileri başta olmak üzere, öğrencilerimizi, velilerimizi ve demokratik kamuoyunu birlikte tavır almaya ve ortak mücadeleye davet ediyoruz.
TÜRKİYE’DE ÇOCUKLAR VE HAKLARI TEHDİT ALTINDADIR
2023 -2024 Eğitim öğretim yılının yine en önemli başlıklarından bir tanesi de öğrencilerin Örgün eğitim’den koparılarak çocuk işçi olmaya yönelik yönlendirilmesi olmuştur. Çıraklık eğiminde (MESEM), açık öğretim de ve kayıt dışı olan öğrenciler birlikte yaklaşık 3 milyon öğrencinin okul dışında kalmıştır.
Bu yıl milli eğitim bakanlığı daha önceki yıllardan daha da fazla ve daha da ısrarlı bir şekilde öğrencilerin mesleki eğitim adı verilen çıraklık eğitim merkezlerine yönlenmesini sağlamaya çalışmıştır. Milli eğitim Bakanlığının görevinin öğrencileri Örgün eğitim içinde tutmak olması gerekirken ısrarlı bir şekilde öğrencilerin çocuklarımızın çocuk işçi olmasına zorlanması açıklanabilir ve anlaşılabilir bir durum değildir.
Sektör aradığı nitelikte işçi bulmakta artık zorlanmayacak söylemi ile kamuoyuna sunulan aslında sermaye ucuz iş gücünü istediği kadar sağlayacağız demek olduğunu bizler yakından bilmekteyiz Bu nedenle de öğrencilerimizin yerlerinin işletmeler fabrikalar değil okullar olduğunu ve eğitimin 12 yıl ve zorunlu olduğunu buradan hem milli eğitim Bakanlığına hem de tüm kamuoyuna hatırlatmak isteriz.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM DÜZEYİNDE DİNİ EĞİTİM, ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI GELİŞİMİ AÇISINDAN UYGUN DEĞİLDİR!
Milli Eğitim Bakanlığı okul öncesi ve temel eğitim kurumları Yönetmeliği’nde yaptığı bir değişiklikle okul öncesi eğitim kurumlarının açılmasını kolaylaştırdığını ve özellikle bunun köylerde yaygın bir şekilde uygulanacağını ifade etti. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı değiştirmesi gereken kurum açma ve kapama ad verme yönetmeliğini değil başka bir yönetmeliği değiştirerek yapması gereken asıl işi yapmamıştır. Asıl önemli sorun ise yeni öğretmen ataması yapmadan ve yeni derslik oluşturmadan köylerde okul öncesi eğitim kurumlarının nerelere açılacağı ve buralarda kimlerin ders vereceğidir. Köylerde şu an sadece Camiler ve imamlar olduğunu göz önüne aldığımızda durumun oldukça tartışmalı olduğu anlaşılacaktır.
Yine bu dönemde MEB, ek derslere ilişkin kararda değişiklik yaparak okul öncesi öğrencilerinin destek eğitim odasında alacakları eğitimde de ücretli öğretmen görevlendirilmesinin önünü açmış oldu. Eğitim kamu hizmetidir ve kamu hizmeti süreklilik gerektirir.
GERİCİLİĞİN YAŞAMLARI KARARTMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ! CEMAAT-TARİKAT YURTLARI KAPATILSIN!
Eğitim kamusal bir haktır. Barınma hakkı da tüm çocuklarımızın en temel hakkıdır. Sosyal devlet ilkesinin temel gereği olarak ücretsiz sağlanmalıdır. Tüm tarikat yurtları ve özel yurtlar kapatılarak kamusallaştırılmalıdır. Yıllardır siyasi hesaplar peşinde koşanların, kamusal eğitimi adım adım tasfiye edip, eğitim alanını dini vakıf ve derneklerin faaliyet alanı haline getirilmek istenmesine karşı her türlü mücadeleyi sürdüreceğimiz bilinmelidir.
Çocuklarımızın yaşamı ve geleceği bizler için her şeyden önemliyken, iktidar ve MEB açısından aynı şeyi söylemek elbette mümkün değildir. Öğrencilerin eğitim ve barınma hakkı ile ilgili olarak yapması gerekenleri yapmayanlar, öğrencileri çeşitli dini vakıf ve cemaatlere ait okulların ve yurtların kucağına iterek ve bu alanda gerekli denetimleri yapmayarak böylesine büyük bir acının yaşanmasına davetiye çıkarmışlardır.
HAKLARIMIZI VE TALEPLERİMİZİ YOK SAYAN BİR MESLEK KANUNU İSTEMİYORUZ!
Eğitim tarihinin en ayrımcı yasası olan Öğretmenlik Meslek Kanunu okullarda, öğretmenler odasında çalışma barışını çok olumsuz etkilemiştir. Bu yasa ile tüm eğitim emekçilerinin ekonomik ve özlük haklarını geliştirmek yerine genç öğretmelere “Sıranı bekle, sınava hazırlan!” denilmiş, öğretmenlerin bir kısmının maaşında kısmı bir iyileştirme yapılmış, eşit işe eşit ücret ilkesi ihlal edilmiştir. Yüksek ev kiraları, zorunlu temel ihtiyaç ürünlerine gelen zamlar maaşı ayın ilk haftasında alıp götürüyor. Ayrım gözetmeden tüm eğitim emekçileri yoksulluk sınırının altında bir maaşla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Öğretmenlik mesleği bir rekabet mesleği değil, iş birliği, el birliği ve dayanışma mesleğidir. “Eşit işe eşit ücret ilkesi” bu bağlamda önemlidir. Öğretmenler, sınıfında veya branşında kimi farklılıkları olsa da benzer okul ortamlarında, benzer öğrencilerle buluşur, benzer eğitim programlarını uygular, benzer öğretim ilke ve yöntemlerini izler ve öğrencileri benzer ölçme ve değerlendirme yöntemleriyle değerlendirir. Öğretmenler, benzer bir çalışma sürecinin içindedirler, benzer emek süreçlerini yaşama geçirirler. Bu nedenle öğretmenler arasında farklı unvanlar vererek katmanlar, hiyerarşiler, eşitsizlikler ve ayrımlar yaratmak eğitimi geliştirmez, aksine eğitim barışını açıkça zedeleyecektir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu ile öğretmenlerin karşı karşıya kalacağı ve çalışma barışını bozacak kariyer basamakları sorunu, öğrenciler ve veliler arasında da katmanlar, ayrımlar, hiyerarşiler ve eşitsizlikler oluşturacaktır. Anayasa’ya göre kamusal eğitim hizmetini tüm yurttaşlara eşit ve eşdeğer biçimde sunmak zorundadır.
02/01/2024 tarihli ve 93432701 sayılı Makam Onayı Millî, manevi ve ahlaki değerlerin, örtük öğrenme yoluyla eğitim ve öğretim süreçlerinde etkin bir şekilde yürütülmesine yönelik çalışmaların planlanması, bu doğrultuda gerekli öğrenme ortamlarının oluşturulması gibi ucu açık söylemler eğitimde dinselleşmenin de önünü açan yapı taşlarının döşenmesi olarak değerlendirilebilir bu davranışlar sendikamız tarafından kabul görmeyecektir.
ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLERİN UMUTLARINI KARARTANLARI UNUTMAYACAĞIZ!
Eğitimde gerçek ihtiyaç kadar atama yapılmaması, atama bekleyen işsiz öğretmen sayısının her geçen yıl katlanarak artmasına neden olmaktadır. Bu durum, işsiz öğretmenleri büyük bir strese sokmakta, intiharlara kadar varan olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bugüne kadar ataması yapılmadığı için çok sayıda öğretmen intihar etmiştir.
Nitelikli bir eğitimin gerçekleştirilebilmesi için öğretmenlerin yetiştirilme ve atanmaları süreci planlı bir şekilde işletilmeli, giderek büyüyen ataması yapılmayan öğretmenler sorunu kalıcı olarak çözülmelidir. Kadrolu olarak atanmak isteyen öğretmen arkadaşlarımızın talepleri yerine getirilmeli, yapısal bir sorun haline gelen öğretmen açıklarını kapatmak için gerekli adımlar derhal atılmalıdır.
BAŞARISIZSINIZ YÖNETEMİYORSUNUZ
2023-2024 eğitim öğretim yılında iktidar ve MEB tarafından yapılan yasal düzenlemeler, yönetmelik değişiklikleri ve uygulamalar toplumun büyük bölümünü tedirgin etmiştir. Eğitimin sorunlarına yönelik somut, kalıcı ve çözüme dayalı politikalar geliştirmeyen gösterdiği performans ile eğitimde yaşanan sorunların daha da ağırlaşmasına neden olan MEB’in karnesi, her dönem olduğu gibi, geçtiğimiz dönem için de tamamen kırıklarla doludur 2023-2024 eğitim öğretim yılı eğitime bütçenin yeterli oranda ayrılmadığı, yeterli öğretmen atamasının yapılmadığı, eğitimin temel sorunlarının gündeme getirilerek çözüm üretilmediği, ancak eğitimin araçsallaştırıldığı bir dönem olmuştur.
1 milyondan fazla eğitim emekçisinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarını çözmek için yıllardır adım atmayanların, öğretmenlerin gerçek sorunlarını görmezden gelenlerin hamasi nutuklarını daha fazla dinlemek istemiyoruz. Öğretmenlerin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunların üzeri örtülmekte, öğretmenlerin hakları ve geleceğine yönelik temel talepleri görmezden gelinmektedir.
6 Şubat Maraş depremlerinden bu yana geçen süre içinde çadır kentler ve çadır okullardan öte bir adım atılabilmiş değil! Konteyner kentler ve prefabrik evler inşa edilebilmiş değil! Depremden etkilenen yurttaşlar, çadırlarda kışın soğuğu ve baharın seli ile karşı karşıya kaldılar Bu koşullar hem öğrenciler, hem veliler ve hem de öğretmenler ile idari, teknik ve yardımcı eğitim emekçileri için de geçerli! Deprem illerinde ne eğitim hakkı yaşama geçirilmiş durumda ne de eğitim emekçilerinin sağlıklı ve güvenli barınma ve beslenme hakkı karşılanmış durumda! Depremin etkilediği kentlerde eğreti bir yaşam sürdürülmektedir
Okulların eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir.
Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullarda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, milliyetçiliğin ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçileri ve tüm öğrencilerimizin kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelesini kesintisiz sürdürmeye kararlıdır.